

THE BANSHEES of INISHERIN
Sevgi Çemberci
The Banshees of Inisherin. Filmin adını Inisherin'in Ölüm Perileri diye söyleyebiliriz. Aslında Colm, ada için bestelediği cenaze müziğine bu ismi vermiştir. Neden der Padraic. Adada ölüm perisi yok ki. Colm da bu ismi sadece kelimenin içinde çift s harfi geçtiği için koyduğunu söyler. Ardından: Belki de onlar yerine, bugün arkalarına yaslanmış, olan biteni seyreden periler vardır, der. Banshee kelimesi kökenini dişi peri anlamınına gelen bean-sidhe kelimesinden alır. İnanca göre, bu periler ölümü önceden haber veren ataların ruhuna sahiptir. Filmde arkaik bir figür olarak ölüm perisi rolünde yaşlı kadın McCormick'i görürüz.



'THE FATHER' Filmi Üzerine
Sevgi Çemberci
The Father; bir yandan kafa karışıklığı, düş kırıklığı, sessizlik, bir yandan mizah. Film boyunca adeta demans hastası karakterin zihninde dolaşıyoruz. Ancak bu mümkün mü? Kendisi bile mekanları, zamanları, karakterleri karıştırırken. Senaryo bu anlamda zorlayıcıdır ancak fikir harikadır! ( Zeller, bu oyunu yazdığında 22 yaşındadır ve ergen yaşındayken alzeheimer hastası olan büyük annesi ile yaşadığı duygulardan yola çıkmıştır ) O yüzden de odaklanmam gereken şey tam da bu kısım; parçalanmış bir zihnin çaresizliğinin içerden nasıl verilebildiği. Zira Zeller de, bir röportajında bunu istediğini söylemiştir. Seyircinin bir labirentte ilerliyormuş gibi hissetmesini sağlamak ama aslında ilerleyememek. Açıkçası tüm mizansen, bizim Anthony'nin zihninde olmamız içindir. Şimdiki zaman, geçmiş arasındaki çizgiyi bulanıklaştırmak için olağanüstü bir çaba var.
Film üç mekanda geçiyor: Anthony'nin evi, kızı Anne’in evi ve bakım evi. Ancak bunların üçü de bir sahneden diğerine giderek değişen evlerle aynı mekanda geçiyor.( Anthony’nin evinde hakim olan hardal rengi, kızının evinde buz mavisidir. Kimi eşyalar yeri değişmiştir. Karo desenleri farklı, plastik torbanın rengi bile farklı)Böyle yaparak, Anthony ile aynı soruları sormamızı istiyor:
Söyler misin Anne, burası gerçekten benim evim, değil mi?

'KARE' Filmi Üzerine
Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar”ın çok bildik sahnesinde “şarlo” üretim bantından akan makine parçalarını birbiri ardına sıkmakta, arkasından perçin yapan işçiye işi yetiştirmeye az ve iki el bir tik halinde rastgele birşeyleri sıkmayı sürdürmektedir. Elbette modern zamanların günbatımında modernitenin bir eleştirisi olan filmde Şarlo’nun beden tepkileri emeğin sömürülmesinin bir başka boyutu olarak sunulur. Postmodern zamanların Nieitzche’den ilham alan “kurtarıcı” beden tepkilerine karşılık modrenin Chaplin’le beden tepkilerini bu ele alış tarzının gerçekçi ve etik olduğu hatırlanmalıdır.
Ama aynı sahnenin daha ilginç bir yanı poetik/estetik bir özellik, bir ima barındırmakta gibidir. Aşağıda bu komik sahneler yaşanırken arada bir bantın hızını arttırıp yavaşlatarak eğlenen patronun masada büyük bir ciddiyetle yapboz oynamakta oluşudur. Kendimize neden yapboz olduğunu sorabiliriz. Üretilecek nesnenin bütünü görmeyen işçilerin her bir parçasını yapmakla üretimin adeta bir yapbozun tamamlanışına benzetildiği iması vardır kuşkusuz.
Aynı yapboz mantığının sinema ve sanattaki estetik boyutu nedir? “Postmodern Zamanların” estetik kavrayışlarından biri olan bu kolaj mantığı “Kare”nin estetik anlatım tarzıdır.
Şimdi “Kare” filmini estetik, etik ve politik bakış açılardan izlememiz gerektiği anlaşılıyor.
Erkan ERTEKİN (Yüksek İnşaat Mühendisi. Çalışma alanı: Sanatsal alanda Lacancı çözümlemeler, çeviriler.
Erkan Ertekin

Sonsuzluk Ne kadar Büyüktür?
Sevgi Çemberci
'Sonsuzluk' gizem dolu bir kelime.Sonu gelmeyen zaman,sonsuz uzaylar,sonsuz yaşam arayışı..İlk çağlardan beri bu karmaşık fikirlerle uğraşıyoruz.
Yaşamımız sonludur ama sonlu da olsa sonsuzluk hakkında düşünüyoruz. Ancak sonsuzluk,başka alanlar için erişilemez da olsa matematiğin koşulları farklıdır.Cantor'le birlikte, sonsuzluğun anlamı açılmış,başka sonsuzluklara gidilmiştir. Ancak bu da bazı devrimci düşünceler sonrasında gerçekleşecektir.
Başlangıç itibariyle bizi sonsuzluk düşüncesine taşıyan sayı tasarımımızdır.
Sonsuzluk nedir? deyince verilen tanım 'sınırsız bir niceliği ifade eder.' Bu tanım,' büyük,daha büyük' tanımımıza uyar.
Çünkü 1,2,3..diye giden sayılar,sınırsız olarak bizi sonsuzluk düşüncesine taşır.Ardından sonsuzlık ile ilişkin küme kuramına dair çalışmalar, George Cantor (1845-1918) tarafından başlatılmıştır.Bu çalışmalarla birlikte matematik dünyası yeni bir yol ayrımına girecektir.
Sevgi Çemberci (Matematik Mühendisi. Çalışma alanı: Matematik Öğretimi ve Felsefesi)

Arendt'e Göre Totalitarizm
Anayasa ve yasaların geçersiz olduğu, liderin kendi yönünde aldığı kararlar doğrultusunda kararnamelerle yönetilen bir toplum.Bireyin geleceğinden emin olamadığı, birey olarak varlığının değersiz kılındığı, ancak belli bir hareketin üyesi olduğu zaman bir değerinin olduğu, neredeyse zorla bireye kabul ettirildiği bir yönetim anlayışı...Totalitarizm .
İnsanlar eşit midir? Toplumu oluşturan bireylerin hepsinin,benzer olaylar karşısında aynı tepkiyi vermesi sağlanabilir mi? Ulus devletler ve insan hakları ne zaman ortadan kalktı? Faşizm ile Totalitarizm aynı şey mi? Emperyalizm totalitarizmden ne kadar sorumlu? Komplo var mı?
Yoksa tesadüflerin veya toplumsal olayların ortaya çıkardığı sonuçlarla mı karşı karşıyayız? gibi sorularla totalitarizm anlayışından ziyade, totalitarizme dönüşen unsurları esas alan Alman Siyaset Bilimcisi Hannah Arendt'ten bir alıntı:
Son derece örgütlü ve donanımlı bir insanlığın günün birinde, bazı parçalarını tasfiye etmenin bir bütün olarak insanlık için hayırlı bir iş olacağına tamamen demokratik bir biçimde yani çoğunluk yoluyla karar verecek olması, pratik siyasi ihtimaller alanında bile son derece anlaşılabilir bir şeydir.
Aytaç Arkan (Makine Mühendisi. Çalışma alanı: Siyaset Bilimi)
Aytaç Arkan
KOZMOLOJİNİN YENİ PROBLEMİ:
Ölçme Hatası mı, Yoksa Yeni Bir Fiziğin Habercisi mi?
Nebil REYHANİ


Kozmolojide yeni bir ölçüm problemi var. Birbirinden bağımsız iki ekip iki farklı yoldan aynı şeyi ölçtü ve farklı sonuçlar buldu. Problem kozmolojinin değil, bu iki ekibin problemi diye düşünebilirsiniz. Sonuçta ya bu iki ekipten birinin bulduğu sonuç yanlış, diğeri doğru ya da her ikisi birden yanlış ve doğru sonuç belki ikisinin ortası, belki de tamamen ilgisiz. Fakat bu defa mesele bu kadar basit değil. Şu analojiyle anlatmayı deneyebilirim: Dünyanın çevresini bilimsel olarak ciddiye alabileceğimiz bir yolla ilk ölçen kişi milattan önce 3. yüzyılda yaşamış olan Cyrene'li Eratostehenes'tir. Antik adı Syene olan bugünkü Mısır'ın Asvan kentinde yaz gündönümünde öğle vakti güneş öyle tam tepede olurmuş ki bir kuyunun içine bakan dipte kendi gölgesini görür, ama kuyunun dışarıda hiç gölgesi olmazmış. Eratostehenes bu aynı şeyin neden Syene'nin biraz kuzeyinde bulunan İskenderiye'de yaşanmadığını merak etmiş. Bu sorunun yanıtını bulduğunda buradan hareketle dünyanın çevresini hesaplayabileceğini farketmiş. Önce Syene'de bu olayın yaşandığı gün İskenderiye'de güneş ışığının öğle vakti yere tam dik olan bir kazığa göre 7.2 derecelik bir eğimi olduğunu ölçmüş.
Prof. Dr. Nebil REYHANİ: M. Ü. Felsefe Öğretim Üyesi. Çalışma alanı: Dil Felsefesi
'SEVGİLİ PROFESÖR ve DENKLEMİ' Filmi Üzerine
Sevgi Çemberci
Poincare bir yazısında "Matematikçi, matematiği yararlı olduğu için araştırmaz. Araştırır, çünkü ondan haz alır, çünkü o güzeldir" demiştir. Bir roman uyarlaması olan filmin teması bu fikre odaklanıyor. Sayılar adeta gizli metaforlara sahiptir. Dostane olanlar, mükemmel olanlar, asil olanlar. Matematiği çok bilmenize ya da onun formülleriyle boğuşmanıza gerek yoktur. Her şey kafanızın içindeki sezgiyle başlamalıdır. Eğitimsiz ve tek seçeneği hizmetçilik olan Kyoko, bir matematik profesörünün evinde, onun sayılara dair tutkulu dünyasına kapılmıştır. Öyle ki, oğlu Kök de, bu ilişkiyle ilerde kuracağı matematiksel düşlerin izinden gidecektir. Diğer yandan bu üçlü için süren güçlü bağ, profesörün uğradığı kaza nedeniyle sadece 80 dakika ile sınırlıdır. Bu yüzden de Kyoko eve her geldiğinde profesöre kendini yeniden tanıtacaktır. Ayak ölçün nedir? Telefon numaran ya da doğum tarihin ? Aynı soru ve cevaplarla olağanlaşan bu ritüeller, sadece o sınırlı anlar içinde anlam bulabilir.Tıpkı sınırsızca uzanan bir doğru gibi, içten gören biri için zaman adeta sonsuzdur. Film fikir olarak William Blake'in dizelerinden çıkmış gibidir ve onun dizeleriyle son bulur:
"Kum tanesinde bir dünya görmek
Ve vahşi bir çiçekte cenneti.
Tut sonsuzluğu avucunun içinde.
Ve sonsuzluğu bir saatliğine.’’